Hapis cezasının ertelenmesi Türk Ceza Kanunun 51. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre ;
(1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir.
(2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, infaz hâkimi kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir. (3)
(3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz.
(4) Denetim süresi içinde;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine,
Mahkemece karar verilebilir.
(5) Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek infaz hâkimine verir. (3)
(6) Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir.
(7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, infaz hâkiminin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi halinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine infaz hâkimliğince karar verilir. (3)
(8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır.
Cezanın ertelenmesi hakkında yargıtay kararı
T.C.
YARGITAY
19. CEZA DAİRESİ
E. 2015/33706 K. 2018/13214
* BİR MÜZİK ESERİNİ RADYO KANALI ÜZERİNDEN İZİNSİZ PAYLAŞMA SUÇU ( Hiçbir Tasarruf Yetkisi Bulunmaksızın Bir Müzik Eserini Radyo Kanalı Üzerinden Yapılan Yayın Aracılığıyla İşletmesinde Müşterilerine Dinletmekten/İzletmekten İbaret Eylemin Hukuki İhtilaf Niteliğinde Olduğu Nazara Alındığında Sanığın Tazmini Anlamda Sorumluluğundan Bahsedilebileceği – Cezai Yönden Suç Kastı Bulunmadığı Gözetilmeden Beraati Yerine Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu )
* HİÇ BİR TASARRUF YETKİSİ BULUNMAMASI( Bir Müzik Eserini Radyo Kanalı Üzerinden Yapılan Yayın Aracılığıyla İşletmesinde Müşterilerine Dinletmekten/İzletmekten İbaret Eylemin Hukuki İhtilaf Niteliğinde Olduğu Nazara Alındığında Sanığın Tazmini Anlamda Sorumluluğundan Bahsedilebileceği – Cezai Yönden Suç Kastı Bulunmadığı Gözetilmeden Beraati Yerine Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu )
* HAPİS CEZASININ ERTELENMESİ ( Seçimlik Ceza Öngören Suçlarda Hapis Cezasının Tercih Edilmesi Halinde Bu Cezanın Ancak Adli Para Cezası Dışındaki Diğer Seçenek Yaptırımlara Çevrilebileceği – TCK’nun 50/2. Maddesine Aykırı Davranılmasının Hatalı Olduğu )
* ADLİ PARA CEZASI ( Sanık Hakkında Verilen Hapis Cezasının Adli Para Cezasına Çevrilmesi Sırasında 5237 Sayılı TCK’nun 50/1-a Maddesi Yerine 50. Maddesi Yazıldığı Ve Bu Adli Para Cezasının Bir Gün Karşılığının Belirlenmesi Sırasında 5237 Sayılı TCK’nun 52/2. Maddesinin Gösterilmediği – Hükmün Kurulması Maddesine Aykırı Davranılmasının Hatalı Olduğu )
5237/m. 50, 52
3901/m. 80/1-C
ÖZET : Dava, hiçbir tasarruf yetkisi bulunmaksızın, bir müzik eserini radyo kanalı üzerinden yapılan yayın aracılığıyla paylaşma suçuna ilişkindir. Yayın akışı ve koşulları hususunda hiçbir tasarruf yetkisi bulunmaksızın, bir müzik eserini radyo kanalı üzerinden yapılan yayın aracılığıyla “…” isimli işletmesinde müşterilerine dinletmekten/izletmekten ibaret eylemin hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu nazara alındığında sanığın tazmini anlamda sorumluluğundan bahsedilebilir ise de, cezai yönden suç kastı bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi hatalıdır.
Seçimlik ceza öngören suçlarda hapis cezasının tercih edilmesi halinde bu cezanın ancak adli para cezası dışındaki diğer seçenek yaptırımlara çevrilebileceği gözetilmeyerek, TCK’nun 50/2. maddesine aykırı davranılması hatalıdır.
Sanık hakkında verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında 5237 Sayılı TCK’nun 50/1-a maddesi yerine 50. maddesi yazılması ve bu adli para cezasının bir gün karşılığının belirlenmesi sırasında 5237 Sayılı TCK’nun 52/2. maddesinin gösterilmemesi suretiyle hükmün kurulması maddesine aykırı davranılması hatalıdır. Açıklanan nedenlerle kararın bozulması gerekir.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 03/03/2001 tarih ve 4630 Sayılı Kanun’un 15. maddesiyle değişik “İşaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı” başlıklı 25. maddesinde “Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, radyo-televizyon, uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla yayınlanması ve yayınlanan eserlerin bu kuruluşların yayınlarından alınarak başka yayın kuruluşları tarafından yeniden yayınlanması suretiyle umuma iletilmesi hakkı münhasıran eser sahibine aittir.
Eser sahibi, eserinin aslı ya da çoğaltılmış nüshalarının telli veya telsiz araçlarla satışı veya diğer biçimlerde umuma dağıtılmasına veya sunulmasına ve gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda eserine erişimini sağlamak suretiyle umuma iletimine izin vermek veya yasaklamak hakkına da sahiptir.
Bu madde ile düzenlenen umuma iletim yoluyla eserlerin dağıtım ve sunumu eser sahibinin yayma hakkını ihlal etmez.” şeklindeki düzenleme ile umuma iletimin niteliği ve çerçevesi belirlenmiştir.
Anılan Kanun’un “Umuma açık mahallerde eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanılması ve/veya iletilmesine ilişkin esaslar” başlıklı 03/03/2004 tarih ve 5101 Sayılı Kanun’un 11. maddesiyle değişik 41. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Girişi ücretli veya ücretsiz umuma açık mahaller; eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanım ve/veya iletimine ilişkin 52. maddeye uygun sözleşme yaparak hak sahiplerinden veya üyesi oldukları meslek birliklerinden izin alır ve sözleşmelerde yazılı malî hak ödemelerini bu madde hükümlerine göre yaparlar.” şeklindeki düzenlemeye göre girişi ücretli veya ücretsiz umuma açık mahallerde bir fonogramın, eser veya icranın umuma iletimi için işyeri sahiplerinin, eser sahiplerinden veya bunların temsilcisi meslek birliklerinden aynı Kanun’un 52. maddesine uygun şekilde yapacakları sözleşme ile izin almak zorunda oldukları düzenlenmiştir. Anılan maddenin sonraki bentlerinde ise, meslek birliklerine umuma açık yerlerde eserlerin umuma iletilmesi hakkı yönünden yıllık tarifeler belirleme hakkı ile ilgili hususlar düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un “Eser, icra, fonogram ve yapımların yayınlanmasına ve/veya iletilmesine ilişkin esaslar” başlıklı 03/03/2004 tarih ve 5101 Sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değişik 43. maddesinde ise “Radyo-televizyon kuruluşları, uydu ve kablolu yayın kuruluşları ile mevcut veya ileride bulunacak teknik imkânlardan yararlanarak yayın ve/veya iletim yapacak kuruluşlar, yayınlarında yararlanacakları opera, bale, tiyatro ve benzeri sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak hak sahiplerinden önceden izin almak zorundadırlar.
Bu kuruluşlar sahneye konmuş eserler dışında kalan eser, icra, fonogram ve yapımlar için ilgili alan meslek birlikleri ile 52. maddeye uygun sözleşme yaparak izin almak, söz konusu yayın ve/veya iletimlere ilişkin ödemeleri bu birliklere yapmak ve kullandıkları eser, icra, fonogram ve yapımlara ilişkin listeleri bu birliklere bildirmek zorundadırlar.
3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun çerçevesinde faaliyet gösteren radyo-televizyon kuruluşları Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından, anılan Kanun dışında kalan ve yayın ve/veya iletim yapan diğer kuruluşlar ise Bakanlık tarafından sınıflandırılır.
Faaliyet gösterdikleri sektörlerde eser sahipleri ve/veya bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri, yapılan sınıflandırmaya bağlı olarak eser, icra, fonogram ve yapımların yayın ve/veya iletiminden kaynaklanan ödemelere ilişkin tarifeleri tespit ederler. Meslek birlikleri ile kuruluşlar arasındaki sözleşmeler, bu tarife bedelleri veya taraflarca yapılan müzakereler sonucu belirlenecek bedeller üzerinden yapılır.
Meslek birliklerinin temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile üyelerine ilişkin bildirim zorunluluğu, tarifelerin belirlenmesi, duyurulması, müzakere edilmesi, sözleşme yapılması, uzlaşmazlıkların halli ve diğer hususlarda bu Kanun’un 41. maddesinin dört ilâ onüçüncü fıkraları uygulanır. Ancak yayın ve/veya iletim yapan kuruluşlar bakımından 41. maddenin altıncı fıkrasının son cümlesinin uygulanması zorunlu değildir.
Ayrıca, 41. maddenin 10. fıkrasının uygulanması bakımından, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, yayınlarında yer verdiği eser, icra, fonogram ve yapımları her üç ayda bir meslek birliklerince belirlenen yıllık tarifenin 1/4’ünü yatırmak suretiyle kullanabilir.” hükmü ile radyo ve televizyon kuruluşlarının umuma iletecekleri musiki eserleri yönünden ilgili meslek birlikleri ile anılan Kanun’un 52. maddesinde yer alan “Mali haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi şarttır.” düzenlemesi kapsamında sözleşme yapma zorunluluğu getirilmiştir.
Yine aynı Kanun’un 03/03/2004 tarih ve 5101 Sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değişik 80/1-C maddesinde yer alan “Radyo-televizyon kuruluşları bu Kanunda öngörülen yükümlülüklerini yerine getirirler. Radyo-televizyon kuruluşları, gerçekleştirdikleri yayınlar üzerinde;
(1) Yayınlarının tespit edilmesine, diğer yayın kuruluşlarınca eş zamanlı iletimine, gecikmeli iletimine, yeniden iletimine, uydu veya kablo ile dağıtımına izin verme veya yasaklama,
(2) Özel kullanımlar hariç olmak üzere, yayınlarının herhangi bir teknik veya yöntemle, doğrudan veya dolaylı bir şekilde çoğaltılmasına ve dağıtımına izin verme veya yasaklama,
(3) Yayınlarının umuma açık mahallerde iletiminin sağlanmasına izin verme veya yasaklama,
(4) Tespit edilmiş yayınlarının, gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda yayınlarına ulaşılmasını sağlamak suretiyle umuma iletimine izin verme,
(5) Haberleşme uyduları üzerindeki veya kendilerine yöneltilmiş olan yayın sinyallerinin diğer bir yayın kuruluşu veya kablo operatörü veya diğer üçüncü kişiler tarafından umuma iletilmesi ve şifreli yayınlarının çözülmesine ilişkin izin verme veya yasaklama,
Hususlarında münhasıran hak sahibidirler.” şeklindeki düzenleme ile de, bağlantılı hak sahibi olan radyo- televizyon kuruluşlarının hak ve yetkileri belirlenmiştir.
Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca, Radyo-TV kuruluşlarıyla yapılan sözleşmelerde; ilgili kuruluşların yayın alanı ve şekli ile dinleyici/izleyici kitlesinin taraflarca bilinmediğinin kabulü mümkün değildir. Dolayısı ile normal şartlarda sözleşme koşulları ve bedelinin de belirtilen ölçütlere göre saptanması gerektiği nazara alındığında, şifresiz ve abonelik esasına bağlı olmadan yapılan ulusal ve/veya bölgesel yayınların kapsama alanındaki herkesi ve her yeri dinleyici/izleyici hedef kitlesi olarak belirlediğinde şüphe bulunmamaktadır. Kaldı ki izlenme/dinlenme oranları ve reklam vs. gelirlerinin de buna bağlı olduğu bir gerçekliktir.
Kişilerin cezai yönden sorumlu tutulmaları için 5237 Sayılı TCK’nun 21. maddesinde düzenlenen ve “bilme ve isteme” olarak tanımlayabileceğimiz kastının olması gerekmektedir. Kastın oluşabilmesi için kişi, gerçekleştireceği eylemin bütün bileşenlerini bilmeli ve sonucunu istemelidir. Bu unsurun olmaması ceza hukuku açısından kasıtlı suçlar yönünden cezalandıramama sonucunu doğurmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, yayın akışı ve koşulları hususunda hiçbir tasarruf yetkisi bulunmaksızın, bir müzik eserini radyo kanalı üzerinden yapılan yayın aracılığıyla “…” isimli işletmesinde müşterilerine dinletmekten/izletmekten ibaret eylemin hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu nazara alındığında sanığın tazmini anlamda sorumluluğundan bahsedilebilir ise de, cezai yönden suç kastı bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
1-)Seçimlik ceza öngören suçlarda hapis cezasının tercih edilmesi halinde bu cezanın ancak adli para cezası dışındaki diğer seçenek yaptırımlara çevrilebileceği gözetilmeyerek, TCK’nun 50/2. maddesine aykırı davranılması,
2-)Sanık hakkında verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında 5237 Sayılı TCK’nun 50/1-a maddesi yerine 50. maddesi yazılması ve bu adli para cezasının bir gün karşılığının belirlenmesi sırasında 5237 Sayılı TCK’nun 52/2. maddesinin gösterilmemesi suretiyle 5271 Sayılı CMK’nun 232/6. maddesine aykırı davranılması,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 1412 Sayılı CMUK’nun 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 12.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Cezanın ertelenmesi hakkında yargıtay kararı
T.C
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2012/2-1448 K. 2013/604
Cezanın Ertelenmesi
Kasten Yaralama
Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi
Adli Para Cezası
Mahkumiyet
Hapis Cezası
DAVA: Sanık A. G.’in kasten yaralama suçuna teşebbüsten 5237 Sayılı T.C.K.nun 86/2, 86/3, 35 ve 62. maddeleri uyarınca 3 ay 22 gün hapis, hakaret suçundan da aynı kanunun 125/1-4. 62, 53 ve 58. maddeleri gereği 2 ay 27 gün hapis cezasıyla mahkumiyetine, hak yoksunluğuna, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına ilişkin. Ereğli Sulh Ceza Mahkemesince verilen 18.2.2008 gün ve 547-62 Sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 19.12.2011 gün ve 5164-41935 sayı ile:
“Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak; Sanığın sabıka kaydında yer alan ve suç tarihinden önce kesinleşen ilamların adli para cezasına dair olması nedeniyle, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olan sanık hakkında tayin olunan cezanın ertelenmesi hususunda yer olmadığına karar verilirken T.C.K.nın 51/1. maddesinin (b) bendinde belirtildiği gibi, suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda bir kanaat oluşup oluşmadığının irdelenmesi gerekirken, ‘kişiliğine, sabıkalı oluşuna ve suç işleme konusundaki eğilimlerine göre cezanın ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemeyeceği yolunda kanaat oluşmadığından’ biçiminde yasal olmayan ve yasada öngörülmeyen gerekçeyle cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi” isabetsiziğinden BOZULMASINA karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.3.2012 gün ve 136946 sayı ile: “Sanığın adli sicil belgesinde birden çok eski mahkumiyetinin bulunduğu, taraflar arasında uzlaşma sağlanmadığı, ‘sabıkalı oluşu ve kişilik özellikleri dikkate alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaate varılamadığından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına’ karar verilmiştir. Buradaki ‘kişilik özellikleri’ni ertelememe kararındaki gerekçeyle bir bütün olarak ele almak gerekir. T.C.K.nun 51/b bendine göre: ‘suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması’ gerekir. Bu hususta değerlendirmeler yapılırken sanığın suçu işledikten sonra ve yargılama sürecindeki tutum ve davranışları dikkate alınacaktır. Bu tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak mahkemede kişinin tekrar suç işlemeyeceği konusunda bir kanaatin oluşması gerekir. Bu değerlendirme yapılırken sanığın kişiliği gözönünde bulundurulacaktır. Sanığın suçunu kabul etmediği, yargılama sırasında işlediği suçtan dolayı bir pişmanlık duyduğunu da ifade etmediği, kararın gerekçe bölümünde kişiliğinden bahsedildiği, hükmü parça parça değil bir bütün olarak değerlendirmek gerekir. Bu açıklama çerçevesinde, yerel mahkemece kararında sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu bir kanaate ulaşılmadığından, 5237 Sayılı T.C.K.nun 51. maddesi uygulanmamıştır düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurarak. Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün ONANMASINA karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
C.M.K.nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 31.10.2012 gün ve 23510-44575 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURUL KARARI
Sanığın kasten yaralamaya teşebbüs ve hakaret suçlarından cezalandırılmasına karar verilen ve suçun sübutuyla eylemin vasıflandırmasında anlaşmazlık ve bu kabulde de dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda. Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sabıka kaydında adli para cezasına dair mahkumiyetleri bulunan sanık hakkında, kasten yaralama suçuna teşebbüs ve hakaret suçundan hükmolunan hapis cezalarının ertelenmemesine yönelik olarak yerel mahkemece gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya içeriğiyle uyumlu olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından: Olay günü karşılaşan sanıkla mağdur arasında alacak meselesi yüzünden tartışma yaşandığı, tartışma esnasında sanığın mağdura küfür ettiği, ardından bıçakla üzerine yürüdüğü, ancak tanıkların araya girmesi üzerine eylemlerini tamamlayamadan olay yerinden uzaklaştığı, Yerel mahkemece her iki suçtan hükmolunan hapis cezalarının seçenek yaptırımlara çevrilmemesine dair olarak; “sanığın kişiliğine ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre seçenek yaptırımların uygulanmasına yer olmadığına”, ertelememeye yönelik ise; “kişiliğine, sabıkalı oluşu ve suç işleme konusundaki eğilimine göre cezasının ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemeyeceği yolunda kanaat oluşmadığından ertelenmesine yer olmadığına,” hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken, “sabıkalı oluşu ve kişilik özellikleri dikkate alınarak tekrar suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmadığı” şeklinde gerekçe gösterildiği,
Sanığın hırsızlık, tehdit, kasten yaralama ve 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa aykırılık suçlarından adli para cezasına dair sabıkalarının bulunduğu, 2863 Sayılı Yasaya muhalefet suçundan sabıka kaydında bulunan ilamın yerel mahkemece tekerrüre esas Anlaşılmaktadır.
5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun “Hapis Cezasının Ertelenmesi” başlıklı 51. maddesi uyarınca: “İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum edilen kişinin cezası ertelenebilir, bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır, ancak erteleme kararının verilebilmesi için kişinin.
a-) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması,
b-) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir. …”
Maddede iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum edilenlerin cezalarının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını ikmal etmiş olanlar bakımından bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi,
1-) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması,
2-) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkumiyet, hapis cezasının ertelenmesine yasal engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek bulunmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hallerde ise, cezasının ertelenebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Kanun maddesi gereği yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan hükmolunan adli para cezalarının ertelenmesine imkan bulunmamaktadır.
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 7.6.1976 gün ve 4-3 Sayılı kararıyla Ceza Genel Kurulunun bu kararla uyumlu yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere: erteleme cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir kişiselleştirme müessesesidir. Cezanın ertelenmesine veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe, dosyadaki bilgi ve belgelerin isabetli biçimde değerlendirildiğini gösterir şekilde yasal, yeterli ve dosya içeriğiyle uyumlu bulunmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşımaktadır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Yerel mahkemece sanığın hapis cezalarının ertelenmemesine yönelik olarak sabıkalı oluşuna da dayanılması, önceki mahkumiyetlerine konu ilamların ertelemeye engel olmaması sebebiyle isabetli değil ise de, yargılama sürecinde pişmanlığını gösteren herhangi bir ifade ya da davranışı dosyaya yansımayan, kanuni olarak ertelemeye engel olmamakla birlikte, adli sicil kaydında birisi tekerrüre esas alınan mahkumiyetleri bulunan sanık hakkında, cezasının ertelenmemesine dair olarak sabıkalı oluşu dışında: “kişiliği, suç işleme konusundaki eğilimlerine göre, cezanın ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemeyeceği yolunda kanaat oluşmadığından cezasının ertelenmesine yer olmadığına” şeklinde gösterilen gerekçenin dosya muhtevasına uygun, denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne. Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün ONANMASINA karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; “itirazın reddi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1-) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne,
2-) Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 19.12.2011 gün ve 5164-41935 Sayılı bozma kararının kaldırılmasına,
3-) Usul ve yasaya uygun bulunan Ereğli Sulh Ceza Mahkemesi’nin 18.2.2008 gün ve 547-62 Sayılı hükmünün ONANMASINA,
4-) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine. 10.12.2013 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Yorum Bırak