EVİ TERK EDEN EŞE KARŞI BOŞANMA DAVASI

Terk sebebiyle boşanma davasının şartları TMK’nın 164. maddesinde düzenlenmiştir.

Bu düzenleme şu şekildedir;

”Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.”

Evin terk edilmesi mutlak bir boşanma sebebidir. Hakim terk yüzünden ortak hayatın diğer eş için çekilmez hale gelip-gelmediğini araştırmaz. 

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.

Bu düzenleme doğrultusunda evi terk nedeniyle açılacak boşanma davasında davanın sağlıklı bir biçimde ilerlemesi  ve kısa zamanda sonuçlanması, davanın usulüne uygun açılabilmesi için bazı yasal sürelere uyulmak zorunda olunduğu görülebilmektedir.

TMK 164. Maddesine istinaden “Evi Terk” nedeniyle boşanma davası açabilmesi için bazı şartlar vardır. Bu şartlar şunlardır ;

1-) Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi amacıyla ev terk edilmiş olmalıdır.

”Eşin evi terk etmesi” ifadesinden anlaşılması gereken şudur;

  • Eşin evliliğin kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmemek için evden ayrılması ve eve geri dönmemesi,
  • Evden ayrılan eşin geçerli bir sebebi yokken ortak konuta dönmemesi şeklinde gerçekleşir.

Boşanma davalarının temel dayanağı olan ”kusur”  ilkesi terk açısından da uygulama alanı bulacaktır. Yani evi terk eden eşin evi terk etmesinde kendisine yüklenecek bir kusuru yoksa terk fiili gerçekleşmiş olmayacaktır. Örneğin Çalışmak için evden ayrılan eşin hareketi terk olarak değerlendirilmez. Ancak bu sebeple evi tek eden eş  daha sonra haklı bir sebeple eve dönmezse evi terk etmiş  sayılır. 

Terk sebebiyle boşanma davası açıldıktan sonra diğer eşin boşanma davasının kabul etmesinin bir önemi yoktur. bu kabul hakimi bağlamaz ve hakimin terk olayını araştırması gerekir. Ayrıca terk sebebiyle açılan bir boşanma davasında, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddia edilemez ancak bu duruma sebebiyet veren olaylar varsa ve dava dilekçesinde bu vakıalara da dayanılmış işe ileri sürülebilir. 

Eşin evi terk etmesi salt olarak evi terk etmek anlamında anlaşılmamalıdır şöyle ki, eş diğer eşi hiçbir haklı gerekçe yokken eve almaz ise terk fiilini gerçekleştirmiş olur. Ayrıca ortak hayatın kurulması veya devam etmesi için uygun ortak evi kurmayan veya bu konuda özensiz davranan koca da eşini terk etmiş sayılabilir.

 

2-) Terk sebebiyle boşanma dava açılabilmesi için terk etme halinin en az 6 ay sürmüş olması gerekir.

Eşlerden birinin haklı bir gerekçe olmadan evi terk etmesi veyan evi farklı bir amaçla terk eden eşin haklı bir sebep olmaksızın eve dönmemesi halinde bu durumdan mağdur olan diğer eş hemen boşanma davası açamaz. Boşanma davası açabilmesi için evi terk eden eşin, terk etme süresinin terk  tarihinden itibaren itibaren en az 6 ay sürmüş olması ve bu durumun devam ediyor olması gerekir.  Bu süre şartı tamamlanmadan dava açılırsa dava kaybedilir. 

Evi terk eden eşin kısa aralıklarla eve gelmesi ancak yine terk etmesi bu süreyi bölmez. Bu sürenin kesilmesi için bir başka değişle ortadan kalması için terk eden eşin eve dönmesi ve diğer eşin bunu kabul etmesi yani ortak konutta ortak hayatı yeniden tesis etmeleri gerekir.

3-) Evi terk eden eşe eve dönmesi için ihtar gönderilmelidir.

Terk ihtarı, terk sebebiyle boşanma davası açabilmenin temel şartıdır. Terk eden eşe çekilecek ihtarda eğer 2 ay içinde dönmezse hukuki olarak doğacak sonuçlar bildirilir. Terk eylemi olduktan sonra 4 ay dolduğunda terk edilen eş mahkeme veya notere başvurarak terk eden eşine ihtar çektirir. Bu ihtar iadeli taahhütlü mektup aracılığıyla yapılmaktadır. Bunun amacı terk sebebiyle boşanmaya delil oluşturulmasıdır. Ayrıca çekilen bu ihtarda samimi bir çağrı yapılması gereklidir, öylesine süre doldurmakiçin yapılmış bir çağrı davaya dayanak oluşturmayabilecektir. Bu ihtar gerçekleştikten sonra 2 ay dolmadan dava açılamayacaktır. Eğer öngörülen sürede diğer eş dönmezse terk edilen eş, terk edildiğini çektiği ihtar ile kanıtlayarak boşanmayı sağlayabilecektir. Evi terk eden eşin adresi bilinmiyorsa ihtar ilan ihtar yoluyla yapılabilir. 

5-) İhtarın geçerli ve haklı olması gerekir.

İhtarın geçerli  ve haklı olabilmesi için ihtar çeken eşin haklı olması gerekir. yani evi terk eden eşin haksız bir gerekçeyle evi terk etmesi veya haklı bir sebebe dayanmadan eve dönüş yapmamış olması gerekir. Ayrıca uygulamada gönderilen ihtarın samimi olası şarttır. Yani eve dönmesi için ihtar gönderilen eşe ihtarla beraber ev dönüş masraflarının da peşinen gönderilmesi gerekir. Ancak eve dönmesi halinde dönüş masraflarının ödeneceğinin ileri sürülmesi halinde ise samimi bir ihtardan bahsedilmeyecektir.   Dolayısıyla bu ihtarda geçerli olmayacaktır. 

Ayrıca eşe gönderilen ihtarda iki ay içinde dönmesi gerektiğine ilişkin dönüş süresinin gösterilmesi gerekir. 

6-) Ortak konutun uygun olması gerekir.

Evi terk eden eşe gönderilen ihtarda eşin dönmesi istenilen konutun ortak hayatı idame ettirmeye uygun bir konut olması gerekir. Aksi halde ihtar samimiyet içermediğinden  geçersizdir. 

Terk ve diğer boşanma sebeplerinin ilişkisi

Bu konu oldukça önemlidir.  Terk sebebiyle boşanma davası açıldığında diğer boşanma sebeplerine dayanılamaz.  Çünkü evi terk eden eşe gönderilen ihtarla bu eşin daha önceki evliliğin devamı açısından kusurlu hareketleri affedilmiş sayılır. Yani ihtardan sonra önceki olaylara dayanılarak boşanma davası açılamaz. 

 

  • TERK SEBEBİYLE BOŞANMAYA KARAR VERİLMESİ HALİNDE DAVACIYA MANEVİ TAZMİNAT VERİLMEZ.

TERK SEBEBİYLE BOŞANMA DAVALARINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI

Terkin boşanma sebebi sayılması için eşin evlilik birliğinden doğan yükümlü lüklerini yerine getirmemek amacıyla müşterek hayata son vermiş olmasının gerektiği

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Davalı kadının 9.9.2005 tarihinde açmış olduğu nafaka davasından dört ay geçtikten sonra davacı koca tarafından 1.2.2006 tarihinde ihtar istenilmiştir. İhtar kararı davalı kadına 8.2.2006 tarihinde tebliğ edilmiş dava da tebliğden itibaren 2 ay geçtikten sonra süresi içerisinde 11.04.2006 tarihinde açılmıştır. Davacı kocanın terke dayalı davası süresindedir. Toplanan delillerden davalı kadın haklı bir nedenle müşterek konuta dönmediğini de kanıtlayamamıştır. Mahkemece davacı kocanın terke dayalı boşanma davasının kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

2. Hukuk Dairesi 2007/8764 E. , 2007/10257 K.

Terk sebebiyle açılan boşanma davasında ikrar hakimi bağlamaz

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm her iki dava yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Davalı-davacı koca Türk Medeni Kanununun 164. maddesi gereğince terk hukuki sebebine dayalı boşanma davası açmış ve davacı-davalı kadının Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine dayalı evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle açtığı boşanma davası ile birleştirilmiştir.
1-Davacı-davalı kadının kronik böbrek yetmezliği hastası olduğu, Ereğli’ye 50-60 km. mesafede bulunan ve davalı-davacı kocanın müşterek konut olarak gösterip, davet ettiği Obruk Yaylasından haftada 3 kez diyalize girmek için gelip gitmenin yaşamını tehlikeye sokacağını ileri sürerek dönmediği, davacı-davalı kadının hastalık nedeni ile Obruk Yaylasındaki konuta dönmemekte haklı olduğu anlaşılmıştır. Davalı-davacı kocanın Ereğli merkezde ev açıp kadını davet ettiği ve kadının sebepsiz yere müşterek konuta dönmediğinden bahisle terke dayalı davanın kabulüne karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
2-Davalı-davacı kocanın kadının hastalığı ile ilgilenmediği ve evlilik birliğinin kocanın kusurlu davranışları ile temelinden sarsıldığı tanık beyanlarından anlaşılmasına rağmen davacı-davalı kadının davasının reddine dair verilen karar bozmayı gerektirmiştir.

2. Hukuk Dairesi 2007/370 E. , 2007/12849 K.

Terke dayalı boşanma davasında davayı kabul sonuç doğurmaz

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan bugün duruşmalı temyiz eden davalı tebligata rağmen gelmedi. Karşı taraf temyiz eden Erdal ile vekili geldi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

1-Boşanma davası, Türk Medeni Kanununun 164. maddesinde yer alan terk sebebine dayanmaktadır. Terk sebebine dayanan boşanma davasında, davalının  “davayı kabul” beyanı sonuç doğurmaz. ( TMK. md. 184/1-3) Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanılarak açılmış bir davada Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesindeki  şartların  varlığı halinde kabulün hukuki değeri vardır. Dava, bu sebebe dayanmamaktadır. Bu bakımdan  tarafların gösterecekleri deliller usulünce toplanıp, dayanılan hukuki sebep çerçevesinde değerlendirilerek hasıl olacak sonuç uyarınca karar verilmesi gerekirken boşanma davasının davalı tarafından kabul edildiğinden bu halde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılması gerektiğinden söz edilerek yazılı gerekçe  ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

2-Kabule göre de; Davalının bizzat dinlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi de usul ve yasaya aykırıdır.

2.Hukuk Dairesi Esas: 2004/13745 Karar: 2004/14686 Karar Tarihi: 08.12.2004

Davet edilen konutun müşterek hayata uygun olması gerekir.


Taraflar arasındaki “terke dayalı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karşıyaka 1.Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.7.2007 gün ve 2007/201-679 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.12.2008 gün ve 2007/17474 E.- 2008/16334 sayılı ilamı ile;(“…Yapılan soruşturmaya, toplanan delillere, kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere, özellikle ihtarın, Türk Medeni Kanununun 164. maddesi ile 27.3.1957 gün ve 10/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına uygun bulunduğu, davanın süresinde açılmış olduğu anlaşılmaktadır. Davalının ortak konutu terkte haklı oluşu ona hayat boyu eşinden ayrı yaşama hakkı vermez. Davalı kanunen korunmaya değer bir sebep olmadığı halde ortak konutta aile birliğine dönmeğinden davacı koca dava açmakta haklıdır. Davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 164.maddesine dayalı terk nedeniyle boşanma istemine ilişkindir.
Davalı kadın, eldeki dava açılmadan evvel 09.03.2005 tarihinde nafaka davası açmış; mahkemece, müşterek evlilikte davacı kocanın, haklı bir neden olmaksızın davalı kadını birlikte yaşamaktan kaçınmaya zorlayan davacı erkeğin kusurlu olduğu ve bu nedenle davalı kadının ayrı yaşamakta haklı olduğu, davalı kadının geçimi için ayrı yaşama döneminde istediği tedbir nafakasının davalı kocanın ekonomik durumu nazara alınarak belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne 09.02.2006 tarihinde karar verilmiş; karar davacı koca tarafından temyiz edilmiş;Yargıtay 3. Hukuk Dairesince, 05.06.2006 tarihinde onanmıştır.
Davacı koca, nafaka davası kesinleştikten sonra 25.09.2006 tarihinde Karşıyaka 1.Aile Mahkemesine başvurarak; davalı kadının müşterek konutu terk ettiğini, davacının çabasına rağmen davalı kadının ortak konuta dönmediğini belirterek, davalıya eve dönmesi, aksi taktirde boşanma davası açılacağı konusunda ihtar kararı verilmesini istemiştir. Mahkemece 27.09.2006 gün ve 2006/105 D.İş Esas,-55 Karar sayısıyla ihtar kararı verilmiş ve davalının imzasına 12.10.2006 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Eldeki dava, terke dayalı boşanma istemiyle 02.03.2007 tarihinde açılmış, mahkemece davalı tanıklarının beyanları da nazara alınarak, davalı eşine hakaret eden, şiddet uygulayan, evden kovan, evin anahtarını değiştiren davacı kocanın olayların oluşumunda tam kusurlu olduğu, bu nedenle davalı kadının eve dön ihtarına uymak zorunda olmadığı, davacı kocanın eve dön ihtarında samimi olmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece karar yukarıda açıklanan gerekçeyle ve davanın kabulü gerektiğinden bahisle oyçokluğu ile bozulmuştur.
Mahkemece, önceki kararda direnilerek davanın reddine karar verilmiş; hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda terk olgusunun yasal anlamda gerçekleşip gerçekleşmediği; terk edilen eşin gerçekte davacı mı, davalı mı olduğu ve buna göre de davacının terke dayalı boşanma davasını açabilmek yönünden taraf sıfatına sahip olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle, terke dayalı boşanma davasının yasal dayanağı ve koşullarının irdelenmesinde yarar vardır:
“Terk hukuksal nedenine dayalı boşanma” :
01.01.2002 tarihinde yürürlükten kaldırılan (mülga) 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 132.maddesinde;
“ Karı kocadan biri, evlenmenin kendisine tahmil ettiği vazifeleri ifa etmemek maksadiyle diğerini terkettiği veya muhik bir sebep olmaksızın evine dönmediği takdirde, ayrılık en az üç ay sürmüş ve devam etmekte bulunmuş ise diğeri boşanma davasında bulunabilir. Davaya hakkı olan tarafın talebi ile hakim, diğer tarafa bir ay zarfında evine avdet etmesini ihtar eder. Bu ihtar icabında ilan tarikiyle yapılır. Şu kadar ki boşanma davasını ikame için muayyen müddetin ikinci ayı hitam bulmadıkça ihtar talebinde bulunulamaz ve ihtar vukuunda bir ay bitmeden dava ikame olunamaz.”
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 164.maddesinde ise:
“Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.
Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, 743 Sayılı eski Yasada, terk eden veya dönmeyen eşe karşı “diğerinin” dava açacağı ifade edilmiş; 4721 Sayılı yasada ise; açıklanan şekilde terk eden veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmeyen eşe karşı; “terk edilen eşin boşanma davası açabileceği” şeklinde yer alan hüküm ile dava açacak olanın terk edilen eş olduğu açıkça belirtilmiştir. Maddenin aynı fıkrasının son cümlesinde de: “Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.”düzenlemesi getirilerek, terk sebeplerine önceki hükümde yer almayan “terk etmiş sayılma” hali ilave edilmiştir.
Daha açık ifadeyle, yukarıya aynen metni alınan 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 164.maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ile yeni getirilen düzenleme ile artık, eşini terke zorlayan veya ortak konuta dönmesini engelleyen eş de, terk etmiş sayılmaktadır.
Şu durumda, maddenin tümü ele alındığında ”terk eden eş”, “terk edilen eş” ve buna bağlı olarak “davaya hakkı olan eş” kavramlarının üzerinde durulmasında yarar vardır:
Önemle vurgulanmalıdır ki, burada “Terk eden eş” kavramına sadece evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk eden veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmeyen eş girmemekte; yasanın açık hükmü gereği bu kavram diğer eşi terke veya dönmemeye zorlamakla terk etmiş sayılan eşi de kapsamaktadır.
Öyle ise, sadece eşi evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla kendisini terk eden veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmeyen eş değil, eşi tarafından terke zorlanan veya ortak konuta dönmesi engellenen eş de “terk edilen eş” kavramına girmektedir.
Zira yasa, diğerini ortak konutu terke zorlayan veya haklı sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eşin de terk etmiş sayılacağını açıkça düzenlemiş ve davaya hakkı olan eş kavramına yer vererek bu eşe de terk edilen sıfatıyla dava açma hakkı getirmiştir.
Nitekim, öğretide de, ortak konutta birlikte yaşayan eş, evden kovulmuş veya fiilen evden ayrılmaya zorlanmışsa, terk eden eş, evden ayrılan eş değil, ayrılmaya zorlayan eş olarak kabul edilmektedir(Köseoğlu, Bilal-Kocaoğlu, Köksal: Aile Hukuku ve Uygulaması-Bilimsel Görüşler ve Yargı İçtihatları, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara Ekim 2009, s. 42).
O halde, terke zorlayan veya eve dönmeyi engelleyen eşin, terk nedeniyle boşanma davası açma hakkı bulunmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan bu sonucun, yasanın konuluş amacına da uygun olduğu anlaşılmaktadır.
Aksine görüşün kabul edilmesi halinde, evden kovulan veya fiilen ayrılmaya zorlanan eşin karşısında, haksız konumda bulunan eşe, boşanma davası açma hakkının tanınmasının, hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
Durum bu olunca; maddede “davaya hakkı olan eş” deyimini “terk edilen eş” olarak anlamak ve bu eşin dava hakkı bulunduğunu kabul etmek gerekir.
Nitekim Özel Dairenin benzer davalardaki uygulamasını ortaya koyan 05.05.2004 tarih ve 2004/4901 E.-5829 K. sayılı ilamında da; “Türk Medeni Kanununun 164.maddesi gereğince, terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Terk eden eşin, bu sebebe dayanarak boşanma davası açma hakkı bulunmamaktadır. Diğerini, ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de, terk etmiş sayılır.” gerekçesine yer verilmek suretiyle aynı kabul şekli benimsenmiştir.
Hemen burada, açıklanan olguların davacının taraf sıfatına etkisi üzerinde de durulmalıdır.
Sıfat, dava konusu sübjektif hak(dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir(Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 1995, 7.baskı, s.231).
O halde dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat, dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan kişiye aittir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir(Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 1995, 7.baskı, s.231-232; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 1997, s.307).
Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.
Nitekim aynı ilke, Hukuk Genel Kurulu’nun 18.04.2007 gün ve 2007/5-233 E., 2007/221 sayılı kararında da benimsenmiştir.
Bu açıklamalar karşısında terke dayalı boşanma davasında dava açma hakkı, kanunun açık deyimiyle sadece “terk edilen eş”,e ait bulunduğundan, diğer eşi ortak konutu terke zorlayan veya ortak konuta dönmesini engelleyen eş “terk eden eş” konumunda olmakla, terk nedeniyle boşanma davası açma hakkı bulunmamaktadır.
Bu açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı kadının gösterdiği tanıkların beyanları ve dosya kapsamına göre, davacı eşin davalı olan eşini ortak konutu terke zorladığı gibi, ortak konutun anahtarını değiştirmek suretiyle eve dönmesini engellediği de sabittir.
Bu olgu ile yukarıda açıklanan “Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.”şeklindeki yasal düzenleme birlikte ele alındığında davacı eşin gerçekte iddia ettiği gibi “terk edilen” değil, “terk eden” eş olduğunun kabulü gerekir.
Durum bu olunca davacının, terk edilen eşe ait bulunan terke dayalı boşanma davası açma hakkı da bulunmamaktadır.
Tüm bu açıklamalar ışığında; davanın reddi sonucu itibariyle doğru ise de, yerel mahkemenin gerekçesi usul ve yasaya uygun olmadığından, direnme kararının yukarıda ayrıntısıyla açıklanan şekilde terke zorlayan veya eve dönmeyi engelleyen eşin dava açma hakkının bulunmaması nedeniyle davacı eşin taraf sıfatı bulunmadığından davanın reddi gerektiği yönündeki değişik gerekçe ile onanması gerekmiştir.

Hukuk Genel Kurulu 2009/2-402 E. , 2009/484 K.

Davet edilen konutun bağımsız olması gerekir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm her iki dava yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1-Dosya kapsamından davet edilen konutta kocanın anne ve babasının da oturmakta olduğu, bu haliyle konutun bağımsız olmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 164. maddesi şartları oluşmamıştır. Davalı kadın davet edilen müşterek konuta dönmemekte haklıdır. Bu yön gözönünde bulundurularak kocanın terk sebebine dayalı boşanma davasının reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
2-Davalı-davacı kadının kendi davasına yönelik temyiz incelemesine gelince;
Yapılan soruşturma, toplanan delillerle * davacı-davalı kocanın eşini balkona kapattığı ve şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-davacı kadın dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre davalı-davacı kadının boşanma davasının kabulüyle boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır. 

2. Hukuk Dairesi 2006/22079 E. , 2007/12371 K.

Eşe yapılacak eve dön ihtarının dördüncü aydan sonra yapılabileceği

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Koca, 14.05.2008 tarihinde mahkemeye başvurarak terk nedenli boşanma davası açmak için Türk Medeni Kanununun 164.madde uyarınca eşinin eve dönmesinin ihtar edilmesini istemiş, mahkemece bu istek doğrultusunda verilen ihtar kararı 23.05.2008 gününde kadına tebliğ edilmiştir. Bu karar karşısında davalı kadının, dönmemekte haklı bir sebebi bulunmadığı taktirde, tebliğ tarihinden itibaren iki ay içinde dilediği bir gün ortak konuta dönmesi gerekir. Başka bir anlatımla bu dönemde kadın haklı bir sebep olmaksızın aile birliği dışında yaşamış sayılamaz. Yeni bir ihtar çekerek, bu ihtara dayalı olarak terk nedenli boşanma davası açmak isteyen eşin; ilk ihtarın davalıya tebliğ tarihinden başlayarak belirtilen iki aylık bekleme/değerlendirme süresinin geçmesini ve bu sürenin tamamlanmasından sonra ayrıca dört aylık yeni bir ayrı ya??ama süresinin de geçmiş olmasını beklemesi gereklidir.  İlk ihtardan sonra iki aylık bekleme /değerlendirme süresi 23.07.2008 tarihinde sona ermiştir. O halde, bu davanın dayanağı olan ve dört aylık yeni ayrı yaşama süresi dolmadan gönderilen 23.09.2008 tarihli ihtar geçersiz olup; terk nedenli boşanma davasının dayanağı kabul edilemez. Açıklanan sebeple davanın reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

2. Hukuk Dairesi Esas No:2011/9395/ Karar No:2011/10061 K. Tarihi:23.5.2008

Eşe yapılan ihtarı tek başına yeterli olmadığı ve kanunda yer olan hususları barındırması gerektiği ve bunların re'sen inceleneceği

Taraflar arasındaki “terke dayalı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Polatlı Asliye İkinci Hukuk Mahkemesi)’nce davanın reddine dair verilen 06.07.2006 gün ve 2006/216-435 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi’nin 18.06.2007 gün ve 2007/8764-10257 sayılı ilamı ile; (…Davalı kadının 09.09.2005 tarihinde açmış olduğu nafaka davasından dört ay geçtikten sonra davacı koca tarafından 01.02.2006 tarihinde ihtar istenilmiştir. İhtar kararı davalı kadına 08.02.2006 tarihinde tebliğ edilmiş, dava da tebliğden itibaren 2 ay geçtikten sonra süresi içerisinde 11.04.2006 tarihinde açılmıştır. Davacı kocanın terke dayalı davası süresindedir. Toplanan delillerden davalı kadın haklı bir nedenle müşterek konuta dönmediğini de kanıtlayamamıştır. Mahkemece davacı kocanın terke dayalı boşanma davasının kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonucunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesine dayalı terk nedeniyle boşanma istemine ilişkindir.

Davalı kadın eldeki dava açılmadan evvel 09.09.2005 tarihinde nafaka davası açmış; mahkemece müşterek evlilikte davacı kadına şiddet uygulayan davalının kusurlu ve1 bu nedenle davacı kadının ayrı yaşamakta haklı olduğu, davacı kadının geçimi için ayrı yaşama döneminde istediği tedbir nafakasının davalı kocanın ekonomik durumu nazara alınarak belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne 22.02.2006 tarihinde karar verilmiş; karar davalı koda tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi’nce, 25.05.2006 tarihinde onanmıştır.

Davacı koca, nafaka davası sürerken 01.02.2006 tarihinde Polatlı Asliye Birinci Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak; davalı kadının ortak ikametgahı terk ederek yaklaşık dokuz aydır babasının yanında kaldığını, eve dönmeye ikna edemediklerini, davacının çabasına rağmen davalı kadının dönmediğini, asla eve dönmeyeceğini beyan ederek nafaka davası açtığını, boşanma davasına esas olmak üzere davalıya eve dönmesi, aksi takdirde boşanma davası açılacağı konusunda ihtar kararı verilmesini istemiştir. Mahkemece 01.02.2006 tarihinde gün ve 2006/20 D. İş Esas Esas-Karar sayıyla ihtar kararı verilmiş ve davalının aynı konutta oturan ablası imzasına 08.02.2006 tarihinde tebliğ edilmiştir.

Eldeki dava terke dayalı boşanma istemiyle 11.04.2006 tarihinde açılmış, nafaka dosyası içeriği de nazara alınarak davalı kadının ayrı yaşamakta haklı olduğunun kabulü ile davanın reddine karar verilmiştir.

Davacının temyizi üzerine Özel Daire’ce karar yukarıya başlık bölümüne aynen alınan gerekçeyle davanın kabulü gerektiğinden bahisle oyçokluğu ile bozulmuş; karşı oyda onama görüşü bildirilmiştir.

Öncelikle, terke dayalı boşanma davasının yasal dayanağı ve koşullarının irdelenmesinde yarar vardır:

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesinde boşanma nedenlerinden “Terk” düzenlenmiş olup, maddede aynen;

“Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”

Hükmüne yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere, yasada, eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Terk sebebiyle boşanma davası açma hakkı, her iki eşe de tanınmış bir haktır; eşlerden birisi terk edilmişse terk edene karşı boşanma davası açabilir. Başlangıçta evi terk etmekte haklı olan eşin bu haklılığı ona süresiz olarak konuta dönmeme hakkını vermez.

Terke dayalı boşanma davasının açılabilmesinin ön koşulu ise, yukarıya metni aynen alınan 164 maddenin ikinci fıkrasında süresi, şartları, şekli düzenlenen ihtarın varlığıdır. Eş söyleyişle, terk nedenine dayalı boşanma davası açılabilmesi içini önce önce yasanın aradığı koşullara uygun ihtar isteğinde bulunulması gerekir. Dolayısıyla, hakim tarafından yapılan “ihtar”, terk sebebine dayalı boşanma davasının, dava şartıdır.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine ihtar talebini inceleyen hakim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Ortak konutca dönmesi istenen eşe mahkeme kanalıyla tebliği gereken bu “ihtar kalan” bir dava olmadığı için, ihtar gönderilmesi istenen mahkeme; olayın isalını, isteği haklı ya da haksızlığını vs. incelemeden ihtar kararı vermekle yükümlüdür ve bu karar temyiz edilemez.

Ne var ki, boşanma davasına bakan hakim, salt ihtarın varlığını yeterli görmemeli; bu ihtarın, boşanma davası açabilmenin ön koşulu olmasını da gözeterek, kanunda yer alan unsurları taşıyıp taşımadığını, re’sen (kendiliğinden) incelemelidir.

Önemle vurgulamakta yarar vardır ki, ihtar kararının sonuç doğurabilmek, dolayısıyla da ihtar kararının tebliğine rağmen yasal süresinde ortak konuta dönmeyen eş aleyhine açılacak boşanma davasının kabul edilebilmesi için iki unsurun birlikte gerçekleşmesi gerekir.

Bunlardan ilki, ihtar kararında ve ekinde bulunması gereken biçimsel koşulların varlığı; diğeri ise işin esasına ilişkin unsurların tamlığıdır.

İhtar isteğinde bulunabilmenin koşulu; boşanma davası açmak için belirli sürenin (dördüncü ayının) bitmesi yani, eşin terk eyleminin üzerinden en az dört ay geçmiş olmasıdır. Bu halde mahkemece verilecek ihtar kararında; davet edilen evin açık -ayrıntılı- adresi gösterilmeli, davet eden eş evde bulunmayacaksa evin anahtarının bulunduğu yer belirtilmeli, davet edilenin yol gideri konutta ödemeli olarak gönderilmeli ve özellikle davete iki ay içinde uyulması gerektiği, aksi halde bunun doğuracağı sonuçların neler olduğu, açıklanmalıdır.

Kanunda gösterilen süreler hakim veya taraflarca değiştirilemeyeceğinden, konuta dönmesi istenen eşe “iki aylık” süreden farklı bir süre verilemez ve bu sürenin ihtarda yer alması geçerlilik koşuludur. Zira, kanun koyucu, yasada yer alan sürelerde her türlü olayın etkilerinin ve tepkilerinin sona ereceğini bir karine olarak kabul etmiştir. Bu sürelerin değiştirilmesi, bunlara ayrı bir süre eklenmesi düşünülemez. Maddede yer alan süreler karşı tarafça ileri sürülmese dahi hakim tarafından re’sen nazara alınmalı ve özelikle de ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamayacağı, unutulmamalıdır.

Sonuçta da; ihtar kararı yasaya uygun ve geçerli değilse diğer koşullar incelenmeden salt bu nedenle dava reddedilmeli; ihtar kararının yasaya uygun olması halinde ise, eve haklı sebeple dönmediğini ispat yükünün davalıya ait olduğu da gözetilerek, davanın esasına ilişkin incelemeye geçilmeli; davacının ihtar isteğinde samimi olup olmadığı, davalının da ortak konuta dönmemekte haklı olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.

Diğer taraftan, terk sebebine dayanan boşanma davasında, davalının “davayı kabul” beyanının sonuca etkili olmadığı (TMK m. 184/1-3) unutulmamalıdır.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Polatlı Asliye Birinci Hukuk Mahkemesi’nce, 2006/20 D.İş Esas-Karar sayılı dosyasında verilen 01.02.2006 tarihli ihtar kararında; davacı kocanın ihtar isteminin kabulü ile ihtar kararının davalı kadına tebliğine, ihtar kararının tebliğ tarihinden itibaren “60 gün” içinde karşı tarafın ihtar isteyenin göstermiş olduğu adreste ikamet eden Nuray’dan müşterek konutun anahtarını alarak, ihtarda gösterilen müşterek haneye dönmesinin ihtarına, dönmediği takdirde ihtar isteyen tarafın ihtar istenilen aleyhine terk nedeniyle boşanma davası açmakta muhtariyetine, ihtar isteyen tarafından ihtar edilenin adresine evine dönmesi bakımından 60.00 YTL’nin gönderilmesine, PTT alındı makbuzunun dosyaya ibrazına, karar verilmiştir.

Az yukarıda açıklandığı üzere, kanunun amir hükmü ile eve dönüş için ortaya konulan “iki aylık sürenin hakim veya taraflarca değiştirilmesi olanağı

bulunmamaktadır. İhtar kararında, bu amir hükme aykırı biçimde “60 gün” süre verilmesi ihtar kararını geçersiz hale getirdiğinden, diğer koşulların varlığını araştırmaksızın davanın öncelikle “dava şartı yokluğundan” reddi gerekmektedir.

Mahkemece, davanın reddi kararı sonucu itibariyle doğru ise de; açıklanan biçimsel koşulların eksikliği gözetilmeden işin esası incelenip, nafaka davasının varlığı nedeniyle davalı kadının terkte ve eve dönmemekte haklılığının kabulüne ilişkin gerekçesi, nafaka davasının açıldığı 09.09.2005 tarihinden dört ay geçtikten sonra 01.02.2006 tarihinde ihtar kararı istenmiş olması karşısında yerinde görülmemiştir.

Diğer yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 184/1-3. maddesi gereğince terk sebebine dayanan boşanma davasında, davalının “davayı kabul” beyanı sonuç doğurmayacağından, direnme aşamasında davalının davayı kabul beyanı da sonuca etkili bulunmamıştır.

Tüm bu açıklamalar ışığında davanın reddi sonucu itibariyle doğru ise de, mahkemenin gerekçesi usul ve yasaya uygun olmadığından, direnme kararının yukarıda ayrıntısıyla açıklanan ve sonuçta davanın “ihtar kararının geçersizliği nedeniyle, dava şartı yokluğundan” reddi gerektiğine işaret eden değişik gerekçelerle onanması gerekmiştir.

Hukuk Genel Kurulu 2008/2-136 E., 2008/117 K.

 

Eşe dön ihtarının sonuç doğurabilmesi için süre belirtmesi gerektiği

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Terk sebebiyle boşanma davasında (TMK.md.164) davalıya gönderilen ihtar kararında ortak konuta iki ay içinde dönmesi gerektiğine ilişkin dönüş süresinin gösterilmemesi sebebiyle ihtar kararı sonuç doğurmayacağından davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

2. Hukuk Dairesi Esas No:2006/16012/ Karar No:2007/3680

 

 

Ortak konutun ihtar tarihinden en az 4 ay önce hazır edilmesi gerekir.

araflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Terk hukuki sebebine dayalı olarak açılan davada boşanmaya kara verilebilmesi için diğer şartlar yanında davet edilen konutun ihtar istek tarihinden dört ay önce hazır edilmesi gerekmektedir.(TMK. m. 164).
Çağrı yapılan konutun süresinde hazırlanmadığı gibi yol giderinin davalı kadına konutta ödemeli gönderilmediği anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi  usul ve yasaya aykırıdır.

2. Hukuk Dairesi Esas No:2006/21053/ Karar No:2007/10083

Çağrı yapılan konutun süresinde hazırlanmadığı gibi yol giderinin davalı kadına konutta ödemeli gönderilmediği anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Terk hukuki sebebine dayalı olarak açılan davada boşanmaya kara verilebilmesi için diğer şartlar yanında davet edilen konutun ihtar istek tarihinden dört ay önce hazır edilmesi gerekmektedir.(TMK. m. 164).
Çağrı yapılan konutun süresinde hazırlanmadığı gibi yol giderinin davalı kadına konutta ödemeli gönderilmediği anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi  usul ve yasaya aykırıdır. 

2. Hukuk Dairesi Esas No:2006/21053/ Karar No:2007/10083

İhtarla eşe gönderilen yol giderlerinin yeterli olması gerekir.

…Davalıya gönderilen yol giderleri yetersiz olduğundan ihtar hukuki sonuç doğurmaz. 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi K:2006/16634 E: 2006/9454

İhtarın sonuç doğurabilmesi için sürenin belirtilmiş olması gerekir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Terk sebebiyle boşanma davasında (TMK.md.164) davalıya gönderilen ihtar kararında ortak konuta iki ay içinde dönmesi gerektiğine ilişkin dönüş süresinin gösterilmemesi sebebiyle ihtar kararı sonuç doğurmayacağından davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No:2006/16012/ Karar No:2007/3680

 

Eşler arasında ceza davası varsa ihtar sonuç doğurmaz

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün kusur, velayet, tazminat ve nafaka yönünün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan bugün * temyiz eden … Vekili … geldi. Karşı taraf tebligata rağmen gelmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1-Terke dayalı boşanma davasında, davalının, davayı kabul beyanı sonuç doğurmaz. İhtarın sonuç doğurması için, ihtar isteğinden önceki 4 aylık sürede kadının haklı bir sebep olmaksızın birlik dışında yaşadığının gerçekleşmesi gerekir. Toplanan delillerden; davacı kocanın eşini dövdüğü, bu eylemi nedeniyle hakkında kamu davası açıldığı 13.11.2001 tarihinde mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmaktadır. Ceza davasının varlığı nedeniyle koca ihtar isteğinde samimi kabul edilemez. Açıklanan nedenle davanın reddi gerekirken kabulü doğru değil ise de, bu yön davalı tarafından temyiz edilmediğinden bozma sebebi yapılmamış, yanlışlığa işaret olunmakla yetinilmiştir.
2-Temyiz sebeplerine hasren yap??lan incelemeye gelince;
a-#Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre sair temyiz itirazları yersizdir.
b-Terk sebebiyle boşanmaya karar verildiğine göre, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadın kusurludur. Kusurlu olan davalı yararına manevi tazminata hükmedilemez. Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi koşulları gerçekleşmemiştir. İsteğin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
c-Tarafların terk sebebiye boşanmalarına karar verildiğine göre, davalı kadın yararına yoksulluk nafakası takdir edilmesi de usul ve yasaya yakırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No:2006/11958/ Karar No:2007/7198

Terk sebebiyle boşanmaya karar veriliş ise yoksulluk nafakasına hükmedilmez

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün kusur, velayet, tazminat ve nafaka yönünün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan bugün * temyiz eden … Vekili … geldi. Karşı taraf tebligata rağmen gelmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1-Terke dayalı boşanma davasında, davalının, davayı kabul beyanı sonuç doğurmaz. İhtarın sonuç doğurması için, ihtar isteğinden önceki 4 aylık sürede kadının haklı bir sebep olmaksızın birlik dışında yaşadığının gerçekleşmesi gerekir. Toplanan delillerden; davacı kocanın eşini dövdüğü, bu eylemi nedeniyle hakkında kamu davası açıldığı 13.11.2001 tarihinde mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmaktadır. Ceza davasının varlığı nedeniyle koca ihtar isteğinde samimi kabul edilemez. Açıklanan nedenle davanın reddi gerekirken kabulü doğru değil ise de, bu yön davalı tarafından temyiz edilmediğinden bozma sebebi yapılmamış, yanlışlığa işaret olunmakla yetinilmiştir.
2-Temyiz sebeplerine hasren yap??lan incelemeye gelince;
a-#Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre sair temyiz itirazları yersizdir.
b-Terk sebebiyle boşanmaya karar verildiğine göre, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadın kusurludur. Kusurlu olan davalı yararına manevi tazminata hükmedilemez. Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi koşulları gerçekleşmemiştir. İsteğin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
c-Tarafların terk sebebiye boşanmalarına karar verildiğine göre, davalı kadın yararına yoksulluk nafakası takdir edilmesi de usul ve yasaya yakırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:Hükmün yukarıda 2.maddenin (b) ve (c) bentlerinde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin 2. maddenin (a) bendindeki sebeple ONANMASINA, duruşma için takdir olunan 500 YTL. vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 01.05.2007 (Salı)

2. Hukuk Dairesi Esas No:2006/11958 Karar No:2007/7198

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan bugün * temyiz eden S. Ş. ile vekili Av. R. P. ve karşı taraf Ö. Ş. ile vekili Av. A. Ü. geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Medeni Kanunun 164. maddesi; eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebeple ortak konuta dönmediği takdirde , ayrılık en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ise istem üzerine hakim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; boşanma davası açılabileceğini hükme bağlamıştır.
Davacı (koca) 11.11.2004 tarihinde eşinin eve dönmesi için ihtar isteğinde bulunmuş, bu yönde kaleme alınan karar 19.11.2004’te davalıya tebliği edilmiştir. Davalı (kadın) 11.03.2004’te 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına İlişkin Kanun uyarınca gerekli tedbirinin alınmasını istemiş, mahkemece 9.11.2004’te kocanın, kadına ait taşınmaza altı ay süre ile yaklaşmaması konusunda tedbir alınmıştır.
Davalı (kadın) Çorum Aile Mahkemesinin 9.11.2004 gün ve 2004/278 sayılı kararı uyarınca eşinden ayrı yaşadığı ve haklı sebeple davet edilen eve dönmediği anlaşılmaktadır. Bu açıklama karşısında davanın reddi gerekirken yazılı şekilde boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA,  duruşma için takdir edilen 500 YTL. vekalet ücretinin  davacıdan alınıp davalıya verilmesine,  temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,  işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere  oybirliğiyle karar verildi. 10.04.2007 salı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No:2006/11197/ Karar No:2007/5958

Açılmış bir nafaka davası sebebiyle ayrı yaşayan eşe ihtar gönderilmesi haksızdır.

 ..Davalı kadının ayrı yaşamaya hakkı vardır. eşe gönder,len ihtar hukuki sonuç doğurmaz. 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi  E: 2007/15105, K:2007/13923

Eşini döven kocanın olayın etkisi geçmeden eşine eve dönmesi için gönderdiği ihtar geçersizdir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi  E: 2002/1348. K:2002/1779

İmam nikahı ile başkassıyla birlikte yaşayan eşin dön ihtarı geçersizdir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Davacı kocanın ihtar döneminde gerçekte amacının evlilik birliğini sürdürmek olmadığını, kendisinin zaten imam nikahı ile başka biri ile birlikte olduğunu beyan ettiği görülmektedir.
İhtarın hukuki sonuç doğurabilmesi için samimi olması gerekir. Açıklanan sebeplerle davacının ihtar isteğinde samimi olmadığı anlaşılmakla davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu kabulü usul ve yasaya aykırıdır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No:2006/11758/ Karar No:2006/18035

İhtarla davet edilen konutun eşlerin beraber seçmiş olması veya hakim tarafından belirlenmiş olması gerekir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi  E: 2010/684,  K:2011/2020

İhtarla eşin davet edildiği konutun bağımsız olması gerekir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm her iki dava yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1-Dosya kapsamından davet edilen konutta kocanın anne ve babasının da oturmakta olduğu, bu haliyle konutun bağımsız olmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 164. maddesi şartları oluşmamıştır. Davalı kadın davet edilen müşterek konuta dönmemekte haklıdır. Bu yön gözönünde bulundurularak kocanın terk sebebine dayalı boşanma davasının reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
2-Davalı-davacı kadının kendi davasına yönelik temyiz incelemesine gelince;
Yapılan soruşturma, toplanan delillerle * davacı-davalı kocanın eşini balkona kapattığı ve şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-davacı kadın dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre davalı-davacı kadının boşanma davasının kabulüyle boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2006/22079 E. , 2007/12371 K.

İhtar tarihinden önceki olaylara dayanılarak boşanma isteğinde bulunulamaz.

araflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Koca 15.06.1999 ve 17.12.1999 tarihinde eşine ihtar gönderip evine davet etmiştir. Bu dava ise 18.10.2002’de açılmıştır. Davacı eşine ihtar göndermekle geçen hadiseleri hoşgörü ile karşılamış eşini affetmiştir. Artık ihtar tarihinden önceki olaylara dayanılarak boşanma isteğinde bulunulamaz. İhtar tarihinden sonrada davalıdan kaynaklanan boşanmaya gerektiren ağırlıkta maddi bir olayın varlığı isbat edilmemiştir. Mahkemece isteğin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
       2-Kadın tarafından açılan bağımsız nafaka davasının da kabulünün düşünülmemesi de yerinde değildir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No:2006/3111/ Karar No:2006/3816

Terk sebebiyle boşanmaya hükmedilmesi durumunda Manevi Tazminata hükmedilmez.

Boşanmada manevi tazminat TMK m.174/2 hükmü ile özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre:

“Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”

Atıf yapılarak terk halinde kişilik haklarına saldırı olmadığı için manevi tazminata hükmedilemeyeceği dile getirilmiştir. 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No:2007/6137/ Karar No:2008/6052

Boşanma Davası Nerede Açılır ?

Görevli Mahkeme

4787 Sayılı “Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Daire Kanun” gereği boşanma davasında görevli mahkeme kural olarak aile mahkemesidir. Aile mahkemeleri asliye mahkemesi derecesinde olmak üzere kurulur. Aile mahkemesi bulunmayan yerlerde kanun kapsamına giren dava ve işlere Hakim ve Savcılar Kurulunca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemesince bakılır.

Yetkili Mahkeme

Genel kural olarak HMK madde 9: “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.”. Ancak boşanma davalarında söz konusu genel yetki kuralından ayrılarak farklı bir düzenlemeye gidilmiştir. Hukuk davalarında yetki meselesi genel kural olarak Hukuk Muhakemeleri Kanununda düzenlenmiştir. Ancak kanun koyucu tarafından Medeni Kanunun 168. maddesinde yer alan düzenleme ile boşanma davalarında yetki konusu özel olarak düzenlenmiştir. Bu maddeye göre “Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.” Kanun koyucu tarafından eşler için kolaylaştırıcı bir unsur olarak üç farklı yerde dava açılabilmesine olanak sağlanmıştır. Buradaki amacın genel olarak boşanma davası açmak isteyen eşe bir kolaylık sağlanması olduğu söylenebilir. Boşanma davasında yetkili mahkeme;

  • Davalının yerleşim yeri,
  • Eşlerden birinin yerleşim yeri,
  • Tarafların davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturduğu yer mahkemesidir. 

Davacı, bu üç yetkili mahkemeden birinde davasını açabilir.

Evlilik bir medeni hukuk sözleşmesidir. Boşanma ise evlilik birliğinin sona erme sebeplerinden yalnızca bir tanesidir.  Boşanmaya bağlı olarak anlaşmalı ya da çekişmeli biçimde nafakavelayettazminat, çocukla şahsi ilişkinin kurulması yani velayeti kendinde olmayan tarafın çocuğunu nasıl göreceği konularında da mahkemece karar verilmesi gerekir. Eşler boşanma ile birbirlerine karşı olan mirasla ilgili talep haklarını kaybederler, yani artık birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar. Sonuç olarak boşanma davası birçok sonuç doğurduğu için önemli bir davadır. Bu nedenle boşanma davasının alanında uzman avukat ile yürütülmesi gerekir..

Çekişmeli Boşanma Davaları, Anlaşmalı Boşanma Davaları, Evlilik Ve Mal Rejimi SözleşmeleriAnlaşmalı Boşanma ProtokolüNafaka Ve Tazminat TalepleriEvliliğin İptali DavasıAilenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun Çerçevesinde Tedbir Kararları, Yabancı Mahkemelerden Verilen Boşanma Kararlarının Tenfizi Ve Tanınması, Babalık DavasıMal Rejimi Davasında müvekkillerimize tüm ekibimizle  en iyi hizmeti vermekteyiz.

Adana Boşanma Avukatı olarak gerek yurtiçi gerekse yurtdışından müvekkillerimize anlaşmalı boşanma davasıçekişmeli boşanma davasıvelayet davası , nafaka davasıtazminat davası avukatı konularında tüm ekibimizle Adana avukatları olarak en iyi şekilde hizmet vermekteyiz.